
DEVİR, BİR HİKÂYESİ OLAN MARKALARIN DEVRİ
Hikâyeler insanoğlunu etkileyen en önemli iletişim yöntemlerinden biri. Etkisi ve
toplumda karşılık bulması ise hikâyelerin içeriği ile doğru orantılı. İnsanlar hikâyeleri paylaşmayı sever, anlatır ve hikâyenin içerisinde kendisinden mutlaka bir parça bulur. Kahramanlar da hikâyeleriyle toplumda var olur. Peki, bu durum markalar için de geçerli mi?
BASİT DÜŞÜNMEYİ UNUTUYORUZ
Konu marka ve pazarlamaya gelince çok karışık bir pazarlama sarmalının içerisinde buluyoruz kendimizi. Verilecek mesajdan çok nerelerde göstereceğimize, kaç birim ayıracağımıza, hangi ünlüyü ya da influencer’ı kullanacağımıza odaklanıyoruz. Bu sarmalın içinde sadeleşmeyi ve basit düşünmeyi unutuyoruz. Aslında konu çok basit. İletişimde kitleniz insanlar olduğu sürece hikâyelerin gücü bitmeyecek.
KARTLAR YENİDEN DAĞITILIYOR
Empatiyle yaklaşmayı unutuyoruz. Bizden istenilen mesajlar yerine kitlemizi satmak istediğimiz mesajlara boğuyor, inanmaları için yoğun iletişim yapıyor bir de bunun üzerinden satış performansı bekliyoruz. Bu durumda tüketiciyle aramızda oluşan samimiyetsiz iletişim döngüsünü göremiyoruz. Tüketicileri ne kadar dinliyor, gerçekten var olan durumu ne kadar gözlemliyoruz? İstesek de istemesek de çok uzun zamandır markalardan ve bizlerden beklenen, fayda sağlayan iletişim çalışmaları artık inkâr edilemez oldu. İletişimde kartların yeniden dağıtıldığı bir döneme girdik. Daha da basit anlatmak gerekirse eskiye geri dönüş yaşıyoruz ancak bu geri dönüşte hikâyelerin içerikleri yeni döneme göre kurgulanıyor. Gençlerin özellikle markaların mesajlarında toplumsal fayda sağlayan iletişim çalışmalarını görmekten etkilendiklerini ve bu markaların ürün ya da hizmetlerini tercih ettiklerini söylüyorlar.
TOPLUMSAL FAYDA TERCİH SEBEBİ
Artık insanlar bir markayı tercih ederken sadece ürünün ya da hizmetin kalitesine odaklanmıyor, toplumsal faydasını da sorguluyor. Rakiplerinden bu noktada ayrışan bir söylemi ve davası olan markalar tüketici de tercih sebebi oluyor. Çünkü insanlar sadece bir marka satın almıyor, o markayla birlikte kendisini yansıtacak bir hikâyede satın alıyorlar. Markaların bu dönemde yapacakları iletişim çalışmalarında PR’ın bulunduğu alan son derece önem arz ediyor. Çünkü bir markanın ruhunu ve yaratacağı algıyı öncelikle PR çalışmaları belirliyor. Bu anlamda bizler markaların hikâye anlatıcılarıyız. Markaların hikâyelerini belirliyor ve kamuoyuna anlatıyoruz.
MARKALARI HİKAYELERİ YAŞATIYOR
Bu noktadan hareketle davası olan markaları yaratırken kurulacak hikâyenin içeriğini de mutlaka markanın bulunduğu sektör özelinde kurgulamalıyız. İşin sırrı hem markanın prestijine yarayacak hem de satışlarını doğru orantıda artıracak hikâyeleri ortaya çıkarmak. Fayda sağlayan iletişim çalışmalarının, genel sosyal sorumluluk projeleriyle karıştırılmadan yürütülmesi gerekiyor. Sosyal sorumluluk projesi markanın itibarını artırırken, fayda sağlayan bir dava yaratımı markanın hem itibarını hem de satışlarını artıracak bir sistem oluşturuyor. Kısacası yazının en başına dönersek, kahramanları da markaları da artık hikâyeleri yaşatıyor.
Dilan Baransel
DB İletişim Danışmanlığı Ajans Başkanı